KİTAP YURDU

internet kitapçınız kitapyurdu.com'dan binlerce kitaba ulaşabilirsiniz.

17 Mart 2013 Pazar

Kadın Matematikçiler TARİHTE BÜYÜK KADIN MATEMATİKÇİLER

Tarihte büyük kadın matematikçiler de vardır. Gericiler tarafından katledilen Hypatia, parlak bilim merkezi İskenderiye'nin son ışığı sayılır. Sonraki dönemlerde Sonja Kowalewsky, Sophie Germain, Emmy Noether genç hanımlara örnek oluşturacak ünlü matematikçilerden bazılarıdır.

17 Ağustos depreminde kitaplığımın üst rafındaki biblolar ve Sonja Kawalewsky'nin orta boyda büyütülmüş resmi yere düşmüştü; sadece onu yerine koymuştum, ama 12 Kasım'da tekrar düştü, şimdilik (!) eski yerinde duruyor.

1991'de İTÜ'den emekli olunca, Sonja Kowalewsky'nin bu resmi benimle birlikte üniversitedeki odamdan Ataköy'e dönmüştü. Birkaç hafta önce tanınmış bir hanım yazar, gazetesinde beni yazmak istediğini söylediğinde, telefonda kendisine, dünya matematik tarihinde genç hanım matematikçilerimize örnek olacak hanım matematikçilerin olduğunu söyledim. "Ben onları bilemem, siz yazın!..." demişti. İki depremde de Kowalewsky'nin adeta "Beni yaz.." dercesine, geceleri çalıştığım koltuğun üzerine düşmesi nedense bana cesaret verdi.

1945 yılında İTÜ'ye asistan olarak atandığım günlerde, o zamanki kürsü başkanımız Ord. Prof. K. Erim'in odasında birkaç öğrencinin sık girdiğini görürdüm. Bunların; aslen İskoçyalı, sonradan ABD'ye giden ve matematik eğitimini orada tamamladıktan sonra Colombia, Harvard ve Cal. Inst. of Tech'de dersler vermiş olan E.T. Bell'in Men of Mathematics isimli matematik tarihi kitabını Türkçe'ye çevirmeleri için Kerim Erim hoca tarafından seçilen (1942-43 yıllarında), iyi dil bilen dört öğrenci olduklarını öğrendim. O günlerin bu öğrencileri; İ. İnönü'nün büyük oğlu Ömer İnönü, rahmetli Yük. Mimar İsmail İşmen, İTÜ Makina Fakültesi'nden emekli Prof. Zübeyir Demirgüç ve Yük. İnşaat Mühendisi Cüneyt Akova idi.

Büyük Matematikçiler ismiyle Türkçe'ye iki cilt halinde çevirdikleri bu kitabı asistanlığım sırasında satın almıştım, şimdi kime verdiğimi hatırlamıyorum ama, kitabın İngilizcesini sonradan elde etmiştim. Sonja Kowalewsky'yi yazmaya karar verdiğimde E.T. Bell'in Men of Mathematics'inden başka Development of Mathematics adlı eserinden, Moritz Cantor'un üç büyük ciltlik Vorlesungen über Geschichte der Mathematik isimli şahane matematik tarihi kitaplarından ve Sonja Kowalewsky'nin hayatında önemli rol oynamış olan, yine hayran olduğum büyük Alman matematikçisi Karl Weierstrass'ın (1815-1897) anısı için Festchrift zur Gedächtnisfeir für Karl Weierstrass adıyla Henrich Behnke ve Klaus Kopferman tarafından derlenmiş (1965) kalın kitaplarından yararlandım.

Sonja Kowalewsky derken, kadın matematikçiler Sophie Germain, Emmy Noether ve hatta çok eskilere giderek Hypatia söze geldi.

Yazımı bitirdikten sonra, bu kadar matematik birikiminden ve pek de kötü sayılamayacak İngilizce'mle Bell'in Men of Mathematics'inin bazı yerlerinde yanlış yapmamak için zorlandım ve sonunda 1945'de öğrenci olarak tanıdığım, sonradan arkadışımız olan Prof. Zübeyir Demirgüç'ten, bana kitabın çevirisini göndermesini rica ettim. (1)
Unutulmaz Milli Eğitim Bakanı

Bu dört öğrencinin, kitabı nasıl çevirdiklerini merak etmiştim. Çeviriyi okuduğumda birkaç yer dışında, 1940'ların Türkçesiyle çeviriyi mükemmel bulduğumu söyleyebilirim. Çevirmenlerin özsözlerinde, Adnan Adıvar ve Sabri Esat Siyavuşgil gibi önemli kişilerin gençlere çevirelirende yardım ettiklerini gördüm. Zamanın Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel'in kitaba yazdığı (10 Temmuz 1945) ön yazıdan birkaç satır aktarmadan edemeyeceğim: "... Mantığı yalnız formel tarafıyla ve skolastik bir görüşle anlayış Bacon'dan ve Descartes'tan başlayan iki yönlü büyük felsefe hareketinden gereği kadarınca haberdar olmayış, matematikçilerimizi filozofik alanda emek vermeye çekmemiştir. Bizde öyle bir zan hasıl olmuştur ki, matematik bilimleri konusundaki soyutluk, matematiği hayattan soyup çıkararak bir mücerret mahluk yapar. Halbuki hayat bunun tam tersinedir. Matematikçi, hele büyük matematikçiler, yalnız riyazi manasıyla değil, hayati manasıyla da davası olan adamlardır. Bu dava, tabiat ve tabiattaki türe muammasını çözmektir. Onların en çetin hayat şartları içerisinde insan düşünüşünün en ince, en karışık, en yüksek, hatta en karanlık yerlerine çeken x'in kuvvetini duymadıkça ne onların dize getirdikleri düşünüş yeniliğini, ne de onların bu müthiş ruh hamlelerini anlayıp kendimizde bulmaya imkan olamaz. Matematiği böyle görmek ve matematikçiyi böyle anlamak, bilginin temeli olan ve insan zekasının büyük buluşlarına kaynaklık eden bu alanda o bilgiye intisabedenler için ilk şarttır."

"Teknik Üniversitenin dört genci E. T. Bell'in Büyük Matematikçiler kitabını çevirme teşebbüslerinden beni ilk haberdar ettikleri zaman, yukarıdan beri anlatmağa çalıştığım duyguda olduklarını görmekten bahtiyar oldum. Düşüncenin ilk şartı yaşamak olduğuna göre düşünenlerin hayatını bilmekteki zaruret kadar faydayı kavramak, bana çok takdire değer göründü... Hiç olmazsa yarım asır sonra dünyanın herhangi bir köşesinde buna benzer bir kitap yazıldığı zaman o kitabın içinde bizden de bir kaç isim görmek, bu amaca ermeğe çalışanları şimdiden tebrik etmek için bize kuvvet verici bir ümit oluyor.."

İşte böyle yazmıştı, o unutulmaz milli eğitim bakanı.

Sonja Kowalewsky'yi yazmağa koyulduktan sonra Sophie Germain, hele Emmy Noether'den söz etmemek bu matematikçi hanımlara haksızlık olacaktı.

Emekli olduğumdan beri, uzun yıllar süreyl verdiğim matematik derslerinde en çok neyi anlattığımı arasıra düşünürüm ve ön plana "Bolzano-Weierstrass" teoremi çıkar (Bolzano İtalyan). Büyük matematikçi Weierstrass'ı anlatmadan Kowalewsky'yi iyi hissetmek mümkün olmayacak diye düşünüyorum. Bolzano-Weierstrass Teoremi daha ilk sınıflardan başlayarak yüksek lisans derslerine kadar, çeşitli uzaylarda anlatılır, bu teorem "Her sonsuz, sınırlı kümenin en az bir yığılma noktası vardır" der ve klasik matematik analizin temel teoremlerinden biridir. Eğer bu kümede bazı "düzenlilikler" varsa tek bir yığılma noktası olur.

1950'li yıllarda Pariste, Henri Poincarré Enstitüsü'nde bulunduğum sırada iki hanım matematikçi dikkatimi çekmişti. Bunlardan biri Jocatin Dubreuil idi; hem çok güzel, hem de çok iyi matematikçi olduğunu söylerlerdi. Diğeri ise, başka bir şehirde profesör olan iyi cebirci olduğu söylenilen bir hanımdı; eşi de Henri Poincarre'de hocaydı, hafta sonları gelir seminerlere katılırdı. M. I. T.'de bulunduğum sırada bölümde benden başka hanım matematikçi yoktu. Londra Üniversitesi'nin Birkbeck Koleji'nde 1962-63 yıllarında İmperial College ile ortak yapılan seminerleri yöneten İsrail asıllı hanım matematikçinin de, bizim departmanda topoloji profesörü olan yakışıklı eşini kuvvetli matematikçi gücüyle etkilediğimi düşünürdüm.

1989 yılında Türk Matematik Derneği'nin "Ulusal Matematik Sempozyumu" o yıl İzmir'de toplanmıştı. Genel konuşmacı olarak İstanbul'dan çağırıldığım bu sempozyumdaki konuşmamı bir gazete yayımlamış; unuttuğum bu gazete kupürü geçenlerde, eski dosyaları karıştırırken, elime geçti, orada söylediklerimin bir kısmını gazete kupüründen aktarıyorum: "... Bence matematik erkeklerden daha çok kadınlara uygun bir daldır. Tüm bilim dalları tutkuyu gerektirir, ayrıca matematik için sezgi de zorunludur. Hem tutku, hem de sezgi kadınlarda vardır, üstelik kadın matematikçiler daha yürekten anlatıyorlar...".

Hasan Ali Yücel'in 1945'te yazdığı önsözden sonra 55 yıl geçti; onun 1945'in 50 yıl sonrası için, dileklerini Türk hanım matematikçilere tekrarlıyorum.

Sonja Kowalewsky'den önce Weierstrass'ı anlatmak gerekecektir. 1637 ile 1687 arasındaki elli yıl, modern matematiğin şekillenmesi olarak kabul edilir; ilk tarih Descartes'in Géometrié'yi, ikinci tarih ie Newton'un Principia'yı yayımladığı tarihtir. Defansiyel hesap Newton ile aynı zamanda (mektuplaşmalardan), hatta daha biçimsel olarak Alman Leibniz ile başlıyor.

Bilimlerin kraliçesi matematik, matematikçilerin prensi olarak da Gauss (1777-1855) anılır. Matematikte Gauss ile başlayan kesinlikten sonra süreklilik ve sonsuzun modern teorilerinin yaratıcısı olan Weierstrass ile matematik analizin parlak devri başlamıştır. Weierstrass'ın hayatı boyunca mektuplaşmaları, kişisel ilişkileri, mesleki ziyaretleri ve kendinden sonra gelecekleri yetiştirdiği ünlü matematikçilerin listesi şaşılacak derecede uzundur. Bunlar arasında büyük Alman matematikçi Amandus Schwarz en önemlisidir. Bu listede bir de hanım matematikçi gözükmektedir: Sonja Kowalewsky. Weierstrass'ın, hiçbir noktasında teğeti olmayan sürekli eğrisi örneğini öğrencilerime heyecanla anlatırken, gittikçe sıklaşan bir goblen işi gibi düşündüğüm bu eğrinin kurulmasındaki derin sezgi gücünü hissederdim her defasında.

Weierstrass, 1875 yılında Almanya'nın Münster kentine bağlı bir kasabada, Ostenfeld'de bir gümrük memurunun oğlu olarak doğdu. Oldukça kültürlü olan babası Münster'deki okulu parlak bir şekilde bitiren oğlunun hukuk okumasında ısrar ederek, onu Bonn Üniversitesi'ne gönderdi. Hukuk öğrenimi sırasında bazı başarıları olmasına rağmen, dört sene sonra diploma almadan, ısınamadığı bu eğitimden vazgeçerek ailesinin yanına döndü. Matematiği ve Weierstrass'ı seven bir aile dostu yardımıyla Munster Akademisi'ne matematik öğrenimine gitti. Akademideki hocası Guderman'la aralarında derin muhabbet ve çalışmalar kendisine dünyanın en büyük analizcisi olma yolunu açtı. 1856'da Berlin Üniversitesi'ne yardımcı profesör ve sonra da akademiye seçilerek profesör oldu. Bu hocalığı sırasında Sonja Kowalewsky karşısına çıkacaktır.
Sonja Kowalewsky ( 1850 - 1891 ) :

Güzel, hırslı ve başarılı...


15 Ocak 1850'de Moskova'da aristokrat bir ailenin kızı olarak doğan Sonja Korvin Kroukowka, küçük yaşından itibaren matematik çalışmaya başlamıştı. Sonja'nın yurt dışında öğrenim görme arzusu onu Almanya'nın Heidelberg Üniversitesi'ne götürdü. E.T. Bell'e göre bu çok yetenekli genç kız, yalnız yeni zamanların en yüksek kadın matematikçisi değil, aynı zamanda kadının özellikle yüksek öğretimdeki yeteneksizliği fikrine karşı, bağımsızlığa kavuşması cerayanının önderi olmuştur.

1869 sonbaharında 19 yaşında göz kamaştırıcı bir genç kız olan Sonja, Heidelberg'de Leo Königsberger'in eliptik fonksiyonlar, Kirchoff ve Heltmotz'in fizik derslerini izler. Weierstrass'ın ilk öğrencilerinden olan Königsberger durmadan Sonja'ya hocasını methediyordu. Sonja Weierstrass'ın iliminden yararlanmak için onunla konuşmaya karar verir. 1870'lerde evlenmemiş kız öğrencilerin durumu bir bakıma anormal görüldüğünden, Sonja dedikodulardan kaçınmak amacıyla "şeklen evlilik" denilen bir anlaşma yaparak, Almanya'ya giderken kocasını Rusya'da bırakır. Weierstrass'a başlangıçta evli olduğunu söylemez. Weierstrass'ın öğrencisi olmak arzusuyla Berlin'e gittiğinde Sonja yirmi yaşında, canlı, kararlı ve çok ciddi idi. "Weierstrass hiç evlenmemişti, ama güzel bir kadının ayağına gelmesiyle sıvışıp gidecek kadar ürkek bir bekar değildi." diyor Bell. Sonja aynı zamanda parlak bir yazardı, bir genç kız olarak matematik ve edebiyat kariyerini seçmekte uzun zaman tereddüt etti. Sonradan dinlenmek için Rusya'ya döndüğünde, kendi anıları üzerine yazdığı kitap İskandinav ülkelerinde basılmıştır. Bunun yayınından sonra Rusya ve İskandinavya'daki edebiyat kritikleri, Sonja'nın stil ve düşünce bakımından en iyi yazarlara eriştiğini söylemişlerdir.

Weierstrass elli yaşındaydı, matematiğe başladığı sıralarda kendisine hocalık eden Gudermann'ın yardımlarını unutmamıştı. Sonja, heyecanını saklamak için -bir şey elde etmek istediği vakit "kimsenin dayanamayacağı kadar fevkalade güzel gözlerini Weierstrass'ın görmemesi için"- geniş kenarlı büyük bir şapya giymişti. İlk görüşmelerinden itibaren Sonja'nın ciddi çehresi, Weierstrass'da iyi bir etki yaratmıştı; öğrencisinin matematikte yeteneğini öğrenmek için Königsberger'e mektup yazarak, genç kızın kişiliğinin gereken güveni verip vermediğini sordu. Aldığı heyecanlı cevap üzerine, Weierstrass, üniversite kurulundan, Sonja'nın derslerine kabul edilmesi iznini elde etmeğe çalıştı. Yanıt, "kesin red" olunca, boş vakitlerinden ona ayırarak yetiştirmek istedi; ona her pazar, öğleden sonra kendi evinde ders veriyor ve haftanın başka bir gününde onun evine gidiyordu. İlk derslerden sonra Sonja şapkasını çıkardı, 1870 sonbaharında başlayan bu dersler, hemen hemen aralıksız olarak 1874 sonbaharına kadar sürdü, birbirlerini görmedikleri zaman mektuplaşıyorlardı. 1891'de Sonja'nın ölümünden sonra Weierstrass, çeşitli mektup ve büyük olasılıkla biriken matematik notlarıyla birlikte, Sonja'nın bütün yazdıklarını yaktı. Sonja son derece dağınık bir kadındı, arkasında bıraktıklarının çoğu parça parça, yahut cesaret kırıcı bir düzensizlikteydi; halbuki Weierstrass ile hoş genç dostu arasındaki mektuplaşma -bunun büyük bir kısmı matematikle ilgili olduğu zaman bile- dostça hisleri açıklar, ilmi bakımdan, bu mektuplardan çoğunun büyük önemi olması muhtemeldi diyor Bell.

Sonja, Heidelberg'de iken, yine Rus asıllı bir kız arkadaşı, Bunsen'in laboratuvarında kimya öğrenmeyi çok istiyordu ama atlatılmıştı. Arkadaşı Sonja'nın sert kimyacı üzerinde ikna kuvvetini denemesini istedi.

Sonja şapkasız olarak Bunsen'a gider, onu arkadaşını öğrencisi olarak kabul etmeye ikna eder ama, Sonja gider gitmez Bunsen ne yaptığını farkeder. İlerde Weierstrass'a "Bu kadın beni yeminimden caydırdı..." diye yakınır. Weierstrass alıngan bir bekar olan Bunsen'dan Sonja'nın tehlikeli bir kadın olduğunu işittiğinde, Sonja'nın iki yıldan fazla bir zamandan beri kendisinden özel dersler aldığını bilmeyen dostunun endişesiyle çılgınca eğlenir. Bunsen yıllardan beri yüksek sesle, hiçbir kadını, özellikle hiçbir Rus kadınını laboratuvarının mabedine almayacağını söylemekteymiş...

Weierstrass birgün Sonja'ya kendisinin önem verdiği yayımlanmamış çalışmalarından birini gönderir. Herhalde Sonja bu çalışmayı kaybetmiş olmalı ki, Weierstrass'ın mektuplarından anlaşıldığı gibi, hocası ne zaman bu meseleyi açmak istediyse, Sonja bunu örtbas eder. Diğer taraftan Weierstrass'ın yayınlanmamış diğer çalışmalarına büyük bir özenle elinden gelen katkıyı yapar.

Sonja, 1874'te Göttingen'den "in absentia" (dışardan gelen öğrenciler) diploması aldıktan sonra dinlenmek üzere Rusya'ya döner. Aşırı çalışmalar ve uğraşlardan çok yorulmuştur, ama ünü kendinden önce memleketine ulaşmıştır bile. Weierstrass, bu ayrıcalıklı öğrencisine uygun bir çalışma yeri bulmak için bütün Avrupa ile haberleştiği sıralarda, Sonja, St. Petersburg'daki kibar alemlerde, havailikler içinde dinleniyordu; Weierstrass uğraşmalarından bir sonuç alamayınca, o zamanki akademik geleneğin tutuculuğundan tiksinir.

1875'de Sonja babasının ölümünü Weierstrass'a bildirir, fakat Weierstrass'ın taziyetine bile cevap vermeden, üç yıla yakın sesi sedası çıkmaz. 1878 Ağustos'unda Weierstrass göndereli çok ulduğu için tarihini hatırlayamadığı bu mektubunu alıp almadığını Sonja'ya sorar: "Mektubumu almadınız mı? Acaba bana -sizin dediğiniz gibi- en iyi dostunuza, serbestçe güvenmenize acaba bir engel mi var? Bunu bana yalnız siz açıklayabilirsiniz..." Weierstrass, aynı mektubunda onun matematiği bıraktığı dedikodularını yalanlamasını rica eder. Weierstrass'ı ziyarete giden Rus matematikçisi Tchebicheff, onu bulamayınca Brichhardt'la görüşür ve Sonja'nın sosyete alemine daldığını söyler.

Sonja Weierstrass'ın mektubuna, onun bedbaht ve hasta olduğunu bildiği halde cevap vermemişti. Kadınlığının matematik emellerine üstün çıktığı bu günlerde kocasıyla mutlu yaşamaktaydı. Weierstrass'a sonunda verdiği cevap ise aldatıcı idi. O, eşsiz dehasını anlatmakla bitiremeyen amatör sanatçılar, gazeteciler v edebiyatçıların adeta bir mabudesi olmuştu o zamanlar. Şayet normal bir hayat sürebilseydi kendi kafasına şekil veren adamı küçümsemek durumuna düşmeyecekti diye yazıyor Bell.

1878 yılında Sonja'nın bir kızı olur. Bu doğumla gelen dinlenme, onun zayıflamış matematik ilgisini yeniden uyandırır ve Weierstrass'a bir konu üzerine danışmak için mektup yazar. Weierstrass o konudaki yayınları araştırcağını bildirir. Sonja'nın kendisi bu kadar uzun zaman ihmal etmiş olmasına rağmen, Weierstrass ona her zaman yardıma hazırdı. 1880 yılının Ekim ayında Sonja'ya yazdığı bir mektubunda söylediği gibi, yegane esef ettiği nokta, Sonja'nın uzun suskunluğunun kendisini onun yardımına koşmak fırsatından yoksun bırakmasıydı. "Fakat geçmiş üstünde durmayı sevmem, geleceğe bakalım" diye eklemişti.

Birtakım sıkıntılar Sonja'yı uyandırdı; o matematikçi olarak doğmuştu ve bir ördeğin sudan vazgeçemeyeceği kadar o da matematikten vazgeçemezdi.

1880 Ekiminde Sonja (otuz yaşında idi) bir şey danışmak için Weierstrass'a yazdı ve cevabını beklemeden Moskova'dan Berlin'e geldi. Sonja sarsılmış bir halde beklenmedik bir zamanda gözükünce, Weierstrass ona bütün gününü verdi. Herhalde Sonja'yı iyice paylamış olmalı ki, Sonja Moskova'ya döndüğü zaman, kendini öyle bir heyecanla matematiğe verdi ki, ne eğlence düşkünü dostları, ne de budala tufeyliler onu tanıyabildiler. Sonja Weierstrass'ın önerisi üzerine "kristal bir ortamda ışığın yayılması problemi"ni ele aldı.

1882'deki yazışmaları öncekilere göre iki farklılık gösterir: Bir kısmı tamamen matematiğe aittir, diğer kısmı ise Sonja ile kocasının -bilhassa Bay Kowalewsky karısının zihinsel yeteneklerini gerektiği kadar takdir etmediğinden- birbiri için yaratılmış olmadıklarına aittir.

Kocasının 1883 Mart'ında ani ölümüyle Sonja'nın aile problemleri biter. Kendisi Paris'te, kocası Moskova'da idi o sıralarda. Kocasının ölümü büyük bir yıkım olur, beş gün kendisini kaybederek yemek bile yemeden odasına kapanır, ama altıncı günde kendine gelip, kağıt-kalem isteyerek, matematik formüllerine dalar. Sonbaharda tamamen iyileşerek, Odesa'da toplanan bilimsel bir kongreye katılır. İsveçli matematikçi Mittag-Leffler sayesinde 1884 sonbaharında, 1889'da ömür boyu profesör olmak üzere Stockholm Üniversitesi'ne atanır.

Weierstrass'ın, son zamanlarında duyduğu en büyük sevinci, en kıymetli öğrencisinin meziyetlerinin tanınmış olmasıdır.

Sonja 1888 Noel arifesinde; bir katı cismin sabit bir nokta etrafındaki dönmesini açıklayan araştırmasıyla Fransız İlimler Akademis'nin Bordin Ödülü'nü kazandı. Jüriye göre araştırmasının o kadar ayrıcalıklı bir değeri vardı ki, ödülün miktarı önce bildirilen 3000 franktan 5000 franga yükseltildi. Bu başarı üzerine Weierstrass'ın mutluluğuna diyecek yoktur. "Başarınızın beni ve kızkardeşimi ve buradaki bütün dostlarınızı ne kadar mutlu ettiğini söylememe gerek yoktur. Özellikle ben, gerçek bir mutluluk duydum, bu işten anlayanlar, benim sadık öğrencimin 'benim zayıf tarafımın' başıboş bir kukla olmadığı kararını ilan ettiler."

Sonja Satürn'ün halkası teoremi ile de uğraştı. Matematik fizikte, ikinc imertebeden kısmi türevli diferansiyel denklemler üzerindeki yayınlarıyla ünlü Fransız matematikçileri Darboux ve Hadamard'la Sonja Kowalewsky ismi de yer almaktadır.

Bu büyük ödülden iki yıl sonra kısa süren bir hastalığın ardından 10 Şubat 1891'de Stockholm'de öldü. Weierstrass ise altı yıl sonra 1897'de öldü.
Sophie Germain (1776-1831) 

Matematik dünyasına girebilmek için erkek ismi...

Sonja Kowalewsky'den önce yaşamış Fransız hanım matematikçisi Sophie Germain'i anlatmak için, Kowalewsky'nin hocası Weierstrass'dan söz ettiğimiz gibi, bu defa bilimlerin kraliçesi matematiğin prensi Gauss'dan söz etmek gerekiyor. Almanya'nın Braunschweig şehrinde 1777'de fakir bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelen Gauss, çocukluk çağında parlayarak, genç yaşlarında metamatiğe kesinlik getirme ve yeni devir açma mertebesine erişir. O çağlardaki hocalarının ve onlar vasıtasıyla Braunshweig Dükü Ferdinand'ın destekleriyle büyük çalışmalar yapmak imkanını buldu. Esas konumuz Gauss olmadığı için onun için söylenmesi gereken güzel sözleri bir tarafa bırakarak; sadece şaheseri Disquisitiones Arithmatica'yı zikredelim.

Gauss, araştırmaları için kendisine danışanlarla yazışmalarında, bilimsel ilişkilerinde çok yürekli davranırdı. Hiç görüşmemelerine rağmen, Sophie Germain'e bilimsel olarak gösterdiği ilgi, o devirdeki bir adam, üstelik bir Alman için eşine az rastgelinir bir olaydır diyor E. Bell.

Fransız matematikçisi Sophie Germain (1776-1831) Gauss'dan bir yaş büyüktür. Disquistiones Arithmetica'ya hayran olup, bundan ilham alan Sophie Germain, aritmetik üzerine bazı çalışmalarını Gauss'a mektupla göndermiş, fakat Gauss'un bir kadın matematikçiye olumsuz bir kanısı olabileceğinden çekinerek mektuplarında bir erkek adını, M. Leblanc'ı kullanmıştı. Gauss, bu mektupları derin takdir besleyerek mükemmel Fransızcası ile yanıtlıyordu.

Fransızlar Hannover'i işgal ettiklerinde, Germain, Gauss'a yardım etmek amacıyla M. Leblanc maskesini kaldırmak zorunda kalır. 30 Nisan 1807 tarihli mektubunda Gauss, Sophie'nin kendisi için Fransız Generali Petnety'ye gitmesine teşekkür ediyor ve savaştan acı acı yakınıyor, aynı zamanda eserlerinden dolayı Sophie'ye takdirlerini bildiriyor ve kendisinin sayılar teorisine olan derin merakını anlatıyordu. İşti Gauss'u en cana yakın bir şekilde gösteren bu mektuptan bir parça:

"... Mektuplaştığım M. Leblanc'ın -hiç tahayyül edemeyeceğim bazı şeyler hakkında bu mükemmel örneği vererek- birdenbire şu ünlü kişiliğe (Sophie Germain) dönüşmesini görmekle duyduğum hayreti size nasıl açıklayabilirim. Genellikle soyut bilimlere ve özellikle sayıların bütün gizemine karşı duyulan bu zevk pek ender olmakla beraber şaşılacak bir şey değildir. Bu bilimin sihirli çekiciliği, ancak onun derinliklerine kadar inmek cesaretini gösteren kimselere kendini gösterer. Fakat bir kadın çetin araştırmalara girişince örflerimize ve düşüncelerimize göre erkeklerin karşısına çıkan güçlüklerden çok daha fazlasıyla karşılaşırsa, buna karşın önüne çıkan engelleri aşmaya ve en karanlık noktalara kadar sokulabilmeyi başarırsa bu kadında hiç şüphe yok ki, en asil bir cesaret, tamamıyla olağanüstü bir kabiliyet ve yüksek bir dehanın olduğu kanısına varmalıyız. Gerçekten, yaşamımda bana o kadar neşe ve zevk vermiş olan bilimin bu çekiciliğinin olduğu kadar, bilime onur vererek gösterdiğiniz ilginin imkansız hülyalar olmadığını hiçbir şey bu kadar çekici şüpheye meydan vermeyen bir şekilde kanıtlayamazdı". Gauss matematik sorunları üzerinde tartışarak devam ediyor metubuna. Bu mektubun üst tarafına yazılan şu birkaç sözcük, üzerinde durulmaya değer. "bronsvic (Braunschweig), ce 30 Avril 1804 Jour de manaissance" (bu 30 Nisan benim doğum günüm).

Gauss'un arkadaşı Olbears'e 21 Temmuz 1807'de yazdığı bir mektup, genç kadına yapılan övgülerin sırf bir nezaketten ibaret olmadığını göstermektedir. "Langrange astronomi ve yüksek matematikle ilgileniyor, hangi asal sayılar için 2'nin kübik veya kuadratik bir rezidü (kalan) olduğu üzerine bir süre önce göndermiş olduğum iki deneme teoremini kanıtlanacak en güzel ve en zor teoremlerden ikisi olarak düşünmektedir; halbuki Sophie Germain bunun kanıtlarını bana gönderdi, bu kanıtların bir değeri olduğunu sanırım..."

Göttingen Üniversitesi Gauss'un Sophie için teklif ettiği fahri doktor ünvanını vermeye vakit bulamadan Sophie Paris'te öldü. Yine oldukça genç yaşta ölen bu Fransız hanım matematikçinin fizikten, analize ve soyut matematiğe geçişteki önemli katkılarını matematik tarihi yazmaktadır.

Bell, "Sophie matematikle uğraşan kadınlara kader tarafından verilen uğurlu bir isimdir, yeter ki hayatlarında geniş fikirli hocalara rastlamış olsunlar..." diyor. Kader beni de Türkiye'nin en büyük matematikçisi Cahit Arf'ın öğrencisi yaptı, keşke bu temenni için S harfi yetmiş olsaydı diye düşünüyorum...
 
Emmy Noether: (1882-1935)

Büyük cebirci


Sonja Kowalewsky'den 30 yıl sonra doğan Emmy Noether'in modern soyut bilime katkılarını anlatmak için daha bilimsel bir yazı çerçevesi gerekir. Üniversite öğrenciliğim sırasında, rahmetli hocam Cahit Arf'ın cebir ve ileri sayılır teorisi derslerinde Noether ismini çok duymuştum, ama kendisinin bir büyük hanım matematikçi olduğunu sonradan farkettim; soyadının önündeki harflere dikkat etmemişim herhalde... Çünkü babası Max Noether (1844-1921) Almanya'da yaşamış, cebirsel fonksiyonlar teorisi, cebirsel geometride sayısız teoremleri ile tanınmış bir matemakçidir. Erlangen'de doğan kızı Emmy, önce Göttingen'de profesör olmuş, modern cebire önemli katkılarda bulunarak sayısız öğrenciler yetiştirmiştir. Topoloji ve ideal teorileri ve Galois teorisinin modern takdimi üzerindeki araştırmaları ile adını dünyaya duyurmuştur. 1933'de Yahudi olduğu için Alman Nazizmi'nden kaçmak zorunda kalarak, ABD'ye göç etmiştir. Yine orada önemli bir kolej olan Bryn Mawr College'de profesörlüğe başlamıştır. O da, oldukça genç ölmüştür. Daha uzun yaşasaydı matematik çok şeyler kazanacaktı.

Alman matematikçisi Landau'a göre Emmy, N. ailesinin başlangıç (orijin) noktasıdır.

Bir hanımın yaşıtı erkekleri aşarak matematiğe büyük katkılar sağlamasının, matematiği seven hanımlara cesaret vermesini, örnek olmasını dilerim hep.
Hypatia (M.S. 370-415) :

Aydınlığın son ışığı


Şimdi, epey gerilere giderek İskenderiyeli astronom ve matematikçi Theon'un kızı Hypatia'yı anlatalım. Bilimi ve zerafeti ile olduğu kadar güzelliği ile de ünlü olan bu filozof ve matematikçi Grek hanım Atina'da eğitimini tamamladıktan sonra İskenderiye'ye yerleşmiş ve orada bir okul açmıştır. Zamanında yaşayanlarca filozof İsidorus'un karısı olduğu söylenmişse de, bunda bir yanılgı olduğu sanılmaktadır; çünkü güvenilir yazarlara göre Hypatia hiç evlenmemiştir. Babasından aldığı sağlam fikir yapısı ile kendisini Platon'un izinde buldu ve İskenderiye'de Platon, Aristo ve Suda gibi diğer filozoflar üzerine halka açık dersler verdi. En önemli öğrencisi Synesios'dur. Sonradan büyük filozof olan bu öğrencisi ona hayranlığını ve ilmine duyduğu takdirlerini bildiren pek çok mektup yazmıştır. Bu mektuplar felsefe tarihi kitaplarında bugüne kadar gelmiştir. Buna karşın Damaskios ve onun hocası İsodoros, Hypatia için filozof olarak büyük takdirlerini söylerken İskenderiye'deki Platon geleneğinin etkisi altında kalmayıp, kendi kararını verseydi geometride daha ileri olurdu fikrini ileri sürmüşlerdir. Sinosios ve Herakles'in yetişmelerinde öğretmenleri Hypatia'nın üstün gayreti teşekkürle anlatılmaktadır.

Hypatia çeşitli bilim dallarında çalışmıştı; yaratıcı olmaktan çok bir eleştirmen ve yorumcu (commentator) idi. Astronomik tablolar, Appolonius konik kesitleri ve Diophant üzerine yorumları vardır.

Hypatia'nın en parlak zamanı Arkadius'un hükümranlığı dönemine, 415'deki trajik ölümü de Arkadius'un halefi devrine rastlar.

Hypatia'nın İskenderiye'de yeni Platonculuğu yansıtan felsefesi, yaklaşımı bakımından Atina okuluna göre daha araştırmacı ve bilimsel nitelikteydi, ayrıca Atina okulu kadar mistik eğilimler taşımıyordu.

MÖ 3. yüzyıldan başlayarak altıyüz yıllık bir süre boyunca insanların İskenderiye'de başlattığı düşünsel ortamdan sonraki baskı, öğrenmekten korku bütün izleri yok etmiştir. Hıristiyanlıktan sonra filozoflar takımı Roma hükümdarının himayesinde olmaya devam ettiler ve yeni eğitim hiçbir şekilde yığınlara mal edilmedi. Hükümdar Julyana Apostata'nın onlara verdiği koruma, ölümünden on yıl sonra da devam etti. Hypatia o dönemde ilk Hıristiyanlarca büyük ölçüde putperestlikle özleştirilen öğrenim ve bilimi simgeliyordu. Bu nedenle İskenderiye'de Hıristiyanlar ve Hıristiyan olmayanlar arasındaki gerginlik ve çatışmaların öne çıkan ismi olarak görülüyordu. Eski aydınlanmanın temsilcisi olan Hypatia, Pitolemais şehrinin putperest valisi Orestes'in himayesine sığınır, Rahip Cyrillos'un İskendiriye'ye Başpiskopos olmasından sonra gerginlikler daha artar ve onun yandaşlarının oluşturduğu bir kitle tarafından sokakta araba altında linç edilir.

Önceleri Makedonyalılar, sonra Romalı askerler, Mısırlı rahipler, Yunan aristokratları, Fenikeli denizciler, Yahudi tacirler, Hindistan ve Güney Sahra'dan gelen ziyaretçiler İskenderiye'nin parlak döneminde büyük bir uyum içinde yaşamışlardı. Büyük İskender'in kurduğu bu şehrin muhteşem bir kütüphanesi ve buna bağlı bir müzesi vardı. Bilim ve düşünce ürünleri burada çiçek açmıştı; pek çok bilim adamının yanında İskenderiyeli Theon ve kızı Hypatia da bu kütüphaneye devam edenler arasındaydı. Bu kütüphane de fanatikler tarafından yakılmıştır.
 Kaynak:
BİLİM ve ÜTOPYA Haziran 2000 Sayı 72

Prof. Dr. Selma Soysal
(Emekli Matematik Profesörü)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Translate

Blog Arşivi